Müsaadenizle önce filmden biraz bahsedeyim. Yönetmen koltuğunda Roman Polanski oturuyor, 1968 yapım. Bu 1968 tarihini bi yere not alıp devam edelim, ileride lazım olacak. Rosemary rolünde oynayan hanfendi Mia Farrow, o da işte burda:
Selam all-eye-seeing, tanıştığımıza memnun oldum.
Film korku filmi kategorisinde geçiyor kayıtlarda, IMDb puanı 8,0. Roman Polanski'nin en çok beğenilen filmleri arasında. Filmin akışına baktığımda gerçekten filmin sonuna doğru acaba filmin sonu ne olacak dedirtiyor insana. Ara sıra müstehcen sahneler de beliriyor, o yüzden mutlaka izlemelisiniz demeyeceğim, zaten maksadım film değil, verilen mesaj ve sonrasında yaşananlar.
Filmin içeriğinden biraz bahsedelim. Filmin konusu Ira Levin'in çok satan bir romanından uyarlanmış. Filmin çekildiği yer Dakota binası, filmde ise bu binanın ismi Bramford olarak geçiyor:
Filmde binada yaşayanlar wiccan coven (Bkz. Yozlaştırma Rehberi-5: Paganizm) denilen satanist okült sapkın inançları olan bi topluluk aslında. Ama biz bunu filmin ilerleyen zamanlarında öğreniyoruz. Bina New York'ta yer alıyor. Ayrıca gerçek hayatta da cadıların yaşadığı bi yer ve birçok ünlünün, şarkıcının, aktörün, yazarın ilgisini çeken bi yer. Filmin konusunu bahsettikten sonra gerçek hayatta yaşanan olaylara da değineceğiz, zaten anlatmak istediğim mesele de o zaten. Rosemary (Mia Farrow) ve Guy Woodhouse adlı genç çiftler yeni bi daire kiralamak istiyorlar ve bu binadan kiralıyorlar. Bu arada genç çift, binanın kötü şöhreti hakkında da bazı dedikodular duyuyorlar, gazete kağıdına sarılı ölü bebek bulunması gibi. Neyse bunlar taşınıyorlar, ilk başlarda yaşlı Castevet çiftiyle tanışıyorlar, bunlar da kovene bağlılar. Castevet çifti Guy'ın aklını çeliyor. Guy normalde pek tanınmayan ufak tefek rollerde yer alan bi tiyatrocu aktör. Ama Castevetleri tanıyınca birden şöhreti artmaya başlıyor, hatta Paramount Pictures'tan bile teklif alıyor. Guy'a bir fedakarlık karşılığı şöhret veriyorlar. O fedakarlık da Rosemary'nin bebeğini şeytana adamaları oluyor. Bunu tabiki Rosemary'ye söylemiyorlar, annelik hissiyatıyla karşı çıkabilir ve öğrendiğinde çıkacak da zaten. Rosemary'yi resmen bi zihin kontrolü altına alıyorlar. Bayan Castevet ona sürekli içinde büyüsel şeyler barındıran yiyecek, tılsım, vb. şeyler veriyor, güya komşuluk dayanışması. Ama gözlerine kestirmişler bi kere, o bebeği bi şekilde alacaklar ondan. Rosemary'nin çevresindeki herkes kocası da dahil, ona herşey yolundaymış gibi davranıyor, ama o bi gariplik olduğunun farkında. Onu uyarmaya çalışanların da faturasını kesiyorlar. 4 ekim 1965 günü geliyor, bu gün, numerolojik bakımdan önem taşıyor. Bayan Castevet yine tadı acayip bir tatlı getiriyor, karı koca bunu yiyorlar, kocası bi sorun olmadığını iddia etse de, Rosemary yiyemiyor, yemiş gibi yapıyor, ama yine de etkisinden kurtulamıyor ve o gece erkenden uykuya dalıyor. Gece o uyurken Guy, onunla ilişkiye giriyor, Rosemary ise rüyasında şeytanın ona tecavüz ettiğini görüyor. Bu tecavüz tamamen ritüel şekilde oluyor. Ertesi sabah sırtında ve omzunda sıyrıklarla hırpalanmış bi halde buluyor kendini kadın, ve hamile kalıyor böylece. Bu onların ilk çocukları. Bayan Castevet bunu kocasından öğrenince, hemen kendi cemiyetlerine üye olan bi doktorla tanıştırıyor Rosemary'yi, zaten şehirde nam salmış bi doktor. Bu doktor normal şekilde tedavi etmiyor Rosemary'yi. Kadın kilo alması gerekirken gün geçtikçe zayıflıyor ve çöküyor. Rosemary şüphelerini yenmek için cadılıkla ilgili kitaplar okuyor ki şu sahne bize bir ipucu:
Selam Devil, her taşın altından çıkmak zorunda mısın?
Kitap sayfasında özellikle gösteriliyor bu. Rasgele bişe değil. Yine rasgele olmayan bi görüntü daha göstereyim, bu da Rosemary muayenehanede beklerken:
"Tanrı ölü mü?"ymüş. Öteki tarafa git de gösterirler sana ölü mü diri mi tövbe estağfirullah yaa. Filmin sonunda da bebeği zorla alıyorlar ondan, önce öldüğünü söylüyorlar, sonra Rosemary gerçeği öğreniyor ve şeytana adanmış bir bebeğe annelik yapmaya başlıyor. Rosemary aman tanrım deyince de haşa tanrının adını anma biz onu öldürdük diyorlar, yaşasın şeytan diyorlar, yeni bebek düşmanlarımızı yok edecek vb. aptal saptal laflar ediyorlar işte ve film sona eriyor. Rosemary ise çaresiz onlara boyun eğiyor. Bebeğin 1966 senesinin 6. ayında dünyaya gelmesi ise ayrı bi gönderme.
Film bu şekilde sona erdi,
mi acaba?
Şaka bi yana, asıl meseleye geliyoruz sayın okurlarım, asıl bundan sonrası önemli. Şimdi aklımızda bi köşeye not alalım demiştim şu 1968 tarihini. Filmde yaşanan olayların bir benzeri gerçekleşiyor. 1969 yılında, bu filmden bir yıl sonra Roman Polanski'nin aktrist eşi Sharon Tate, Charles Manson adlı zihin kontrolüne maruz kalmış bir akıl hastası ve beş müridi tarafından 16 kez bıçaklanarak öldürülüyor, evin kapısına ise Tate'in kanından "PIG" yazılıyor. Varan bir. Filmin güya etkilerinin devam ettiği gösteriliyor, insanların üzerinde korku politikası uygulanıyor. İnsanları aptal yerine koymak diye buna derim ben. Charles Manson ağır bir biçimde zihin kontrolüne maruz kalmıştır, hatta size bi video göstereyim, şahsen izlerken bi garip oldum.
Charles Manson müritleriyle birlikte ritüelistik tarzda insan öldürmeye devam etti, toplamda pentagram oluşturacak kadar beş kişiyi katlettiler. Korku politikası siyonist kültürde adeta bi gelenek haline gelmiştir, günümüzde de zihin kontrolüne maruz kalmış kişilerin yaptıkları katliamları sıkça duyar olduk:
James Holmes, Batman Film Galası katliamı
Anders Breivik, Oslo katliamı
Bunlar gündemde en çok yer alanların birkaçı. Gündemde bunlar kadar yer almayan okul katliamlarını da sayarsak ortada birşeylerin ters gittiğine dair şüpheler uyanıyor. Aslında temel felsefe nedir biliyor musunuz? Dikkat ettiyseniz, İslamda ne kadar emir ve yasak varsa aynen tersini yapıyorlar. Allah'a ters gitmek manasını taşıyor bu, karşı gelmek, haşa kibirlenmek. Aslında internet sitelerini didik didik arayıp luciferian semboller bulmaya çalışmak çok saçma. Gerçekten. Nerde gördün İslama zıt bişe, ordan kaçacaksın. Konuşuyorsa dinlemeyeceksin, Görüntüsü varsa izlemeyeceksin. Çünkü fitne de rahmet de yağmur gibidir, yağmurlu havada ıslanmadan kalmak ne kadar mümkünse fitnenin yağdığı şu ahir zamanda da ıslanmamak için üzerimize fitne bulaşmaması için elden geldiğince uzak durmaya mecburuz. Aynı şekilde rahmet yağmurlarının yağdığı yerlerde daha çok vakit geçirmeye mecburuz. Çünkü iman kaybetmek Allah korusun bi anlık gelişen bi olay. Kimsenin imanı garanti değil, her an Allah korusun bi fitneden etkilenebiliriz. Bunları burada yazıyorum ki, hem sizler hem de kendim bilincimizi taze tutalım diye. Çünkü onlar dünyayı daha dinsiz hale getirmek için bir an bile kaybetmiyorlar, olanca güçlerini sarfediyorlar. Sadece zihin kontrol yöntemlerini bulabilmek için milyon dolarlar harcadılar, düşünün yani. Neyse daha fazla konuyu dağıtmadan varan 2'ye gelelim:
Bu iki fotoğraf LIFE Dergisinden. Sharon Tate'in katledildiği yerde Roman Polanski gayet sakin hiçbirşey yokmuş gibi fotoğraf çektiriyor. Şu normalliğe bakar mısınız? Rosemary'nin satılmış kocası Guy da böyle sakin, pişkin davranıyordu, sonra Rosemary naptı biliyor musunuz?
Suratına pat diye tükürüverdi. (Sırf bu tükürük sahnesini yakalıycam diye uğraştım.)
Buradan anlaşılıyor ki, akıl kontrol programında sadece Charles Manson değil, Roman Polanski de var. Bizim bildiğimiz normal bi vatandaş bu kadar olamaz. Haberde bi de yazmışlar demişler ki, neymiş efendim bu yaşananlardan sonra Polanski bilmem kaç ay paranoyaya tutulmuş, yok efendim kendini kritize etmiş bilmem ne de bilmem ne. Sen kime anlatıyorsun ya? Afedetsin de mal mıyız biz? O kadar vicdan yapan adam gidip karısını öldürdükleri yerde manzara resmi çektirir gibi poz verir mi? Sen kimi kandırıyorsun git yüzünü yıka da gel ayıl.
Aynı Dakota binasında ünlü müzisyen, eski Beatles üyesi John Lennon da öldürülüyor. Bu arada ufak bi ayrıntı vermek istiyorum, Charles Manson'a zihin kontrolü uygulaması yapılırken Beatles grubunun şarkı sözlerinden parçalar kodlanmıştır. Bu kodlamalar zihin kontrolünde olan şeyler. Ünlülerden bir karakteri seçiyorlar, bu harikalar diyarındaki Alice de olabilir, Marilyn Monroe da olabilir, Mickey de olabilir, her neyse, bunu seçiyorlar. Belli sözlere göre, renklere göre hareketlere göre vb. kodlama yapıyorlar. Tıpkı Pavlov'un köpeğine yaptığı gibi. Bunlar tetikleyici komutlar. Belli zamanlarda belli davranışların yapılması istenildiğinde tetikleyici komutlat kullanılıyor ve akıl kontrolündeki kişinin bu şekilde harekete geçmesini sağlıyorlar. Allah izin vermedikçe kimse kimseye birşey yapamaz, elhamdülillah. O yüzden tırsmayın. Onlar zaten korkmamızı istiyorlar, yoksa bu kadar ifşa edilmesine asla müsade etmezlerdi. Güç ne bilgide, ne teknolojide, ne zekadadır. Güç yalnızca imandadır. Nokta. Neyse, ne diyordum, Beatles demiştik evet. Buradaki bağlantı bize ipucu olsun. John Lennon'un öldürülme olayı da 1980 senesi gerçekleşmiş. Al işte akılları sıra milleti korkutacaklar. Yemezler olum yemezler.
Filmi araştırırken dedim ki, ya dedim bu Polanski bana bi yerlerden tanıdık geliyor dedim, neydi bu dedim. Sonra dank etti, tabii yaa, Nicki Minaj'ın alter egosu bu. Adamlar seneler önceki malzemeleri pişirip pişirip önümüze koyuyorlar. Yeni bişeyler üretmekten daha tasarruflu dimi? Tarih tekerrürden ibarettir diyen ne güzel söylemiş. Burada da attığı twit var kendini Roman Zolanski ilan ediyor Nicki Hanfendi:
Bu yazıya daha devam eder miyim bilmiyorum. Hepinize bol "iman"lı rahmet dolu günler dilerim. Allah'a emanet olunuz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder